
“Yanlış bir boyun eğişle başlayan çöküntü..”
Sözü ile başlıyor Rasim Özdenören. Denemeleriyle, çeşitli durumlara farklı pencerelerden
bakışıyla bize bir şeyler söyleyen yedi güzel adamdan birisi bu kitabın
yazarı.. Öyle olunca sık sık iğnenin değil de çuvaldızın bizlere batırıldığını
seziyoruz. Çöküntünün mahiyetini ve bu
çöküntüden nasıl kurtulmamız gerektiğini, yüzümüzü kendi helvadan putlarını
yiyen batının can çekişen caddelerinden tekrar Asr-ı Saadet’e ve İslam
Kültürü’ne döndürmemiz gerektiğini
söylüyor. Bu karanlıktan bizi kurtaracak tek şey İslam’ın kalplere tekrar
aksetmesidir. Zira “İnsanlık,Allah’tan başkasını sığınak kabul edenlerin bütün
sığınaklarını, Allah’ın başlarına çökerttiğini kesintisiz tarih süreci içinde
hep görmüştür.”
Rasim Özdenören baştan sona insanın kir ve pas yüklü
kalp damarlarına kan pompalayarak bizi sarsıyor ve kendimize getirmeye
çalışıyor. İtminanın,inanmanın zıddı olan şüpheye çekiyor dikkatleri ve
“şüphenin vehmin türevi” olduğunu dile getiriyor. Filozof ve mutasavvıfı ele
alarak şüphe-hayret noktasında bir karşılaştırmaya gidiyor. Şüphede ısrar eden
insanın ilahi hikmetin öyle tecellilerle kendini gösterdiğini fakat bu insanın
sığınmak istediği her şeyin boş ve abes olduğunu ve arzın ayakları altında nasıl
kayıp gittiğini bizlere hissettiriyor.
Rasim Özdenören “Yeniden İnanmak”la beraber yeri
geliyor şüphe ile ilgili, yeri geliyor zulümle ilgili kanayan yaralarımıza
merhem olacak sözden şifalar sunuyor. Çözüm dolu kitabıyla bizlere bir köle
azat etmemizin gerekliliğinden dem vuruyor.
Kitapta kimi zaman “Malcolm X” ile ilgili bir
bölümle karşılaşıyorsunuz, kimi zaman “J.P.Sartre”ın şüphe ile ilgili
söyledikle kulağınıza çalınıyor. Bazı sayfalarda İmam Gazali’nin şu sözleri
çınlıyor kulaklarınızda "Bugün ecel geldi, bir gün müsaade etmeleri için
yalvardın, sızlandın ve sana bir gün daha bağışladılar; şimdi sen, o günde
bulunduğunu farz et" ve bu sözle beraber bir uyanış ve bir sarsılışa
geçmenize zemin hazırlıyor.
Kitapta en önemli unsurlardan birisi İslamî bir
bilinçlenme ve onun en önemli düsturu olan kelime-i şahadet.. İşte bu
düşünceler bize şu sözlerle yansıyor “İslamî bilinçlenmede mesafe kat
edilmedikçe mevcut kültürel ortamın isterlerine boyun eğilecek, ona boyun
eğildiği sürece de İslamî bilinçlenme düzeyinde ilerleme kaydedilemeyecektir.”
“Bilinçli olmak, şahadet kelimesinin getirdiği bütün sonuçlara katlanmayı ve
yükümlülüklerin altına girmeyi de gerektirir.””Meselenin özü çok şey bilmek
değil, fakat bildiklerimizin özünü, künhünü, ilkesini kavrayabilme noktasında
toplanıyor.”
Boyutuna nazaran bizlere çözümler sunan, kanayan
yaralarımıza,çöküntü altında kalmış ruhlarımıza merhem olan ışık tutan “Yeniden
İnanmak”ta günümüz insanının yalnızlığı hakkında da çok olgunlaştırıcı yorumlar
bizlere bir ağabey edasıyla kol kanat geriyor.. Özdenören kalabalık ile cemaatin farkını ve
cemaatte bulunması gereken özelliklerin sıraladığı son bölümle beraber bizlere
toplumun, insanlığın kurtuluşu için bir ışık yakıyor.
Özdenören’in son bir yorumuna daha yer verecek olursak
şunu söylemekte yarar var diye düşünüyorum. Ne var ki bu cümle bu kitabın
mahiyeti hakkında, bize sunduğu yollar hakkında pek çok bilgiyi kendinde
barındırıyor “Ama kendilerine Müslüman’ım diyen insanların, İslam’ı
yaşayabilmesi, kafalarını çağdaş kültürlerin kirinden, pasından arındırarak
O’na yeni baştan iman etmeleriyle mümkün olur.”
Bu kirden ve pastan arınarak tekrar şahadet
getirmenin vakti gelmedi mi?
Salih
Samet Gür
Salih.s.gur@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder